Çalışanların Geleceğini Tehdit Eden Kurumsal Hastalıklar – 2:
KRONİK BAHT YETMEZLİĞİ*
Sürdürülebilirlik günümüzde üzerinde daha fazla durulmaya başlanan bir kavram olarak değerlendirilebilir.
Dünya üzerindeki yaşama dair kaynakların özellikle de maddi kaynakların varlığının devamlılığı, korunması ve gelecek nesillere aktarılması söz konusu olduğunda çoğunlukla hatırlanan bu kavramı farklı açılardan da ele almanın mümkün olduğunu söyleyebiliriz.
Kişisel bağlamda, yaşam amacımız doğrultusunda, sahip olduğumuz her türlü maddi ve manevi kaynağın sürdürülebilir kılınmasını burada örnek verebiliriz.
Ülkemizi de içinde barındıran coğrafyada zaman zaman sürdürülebilirliğinden kuşku duyulan konulardan birisinin de umut olduğu belirtilebilir.
Geçmiş nesillerden bugüne kadar bizlere miras kalan hususların yalnızca maddi boyutu dikkate alınırsa konunun önemli bir kısmını göz ardı etme ihtimali ile baş başa kalıyoruz.
Bizlerin bugün normal olarak kabul ettiği, nesillerden nesillere kültür yolu ile aktarılan ve sayısız denilebilecek seviyedeki davranış, tutum, ön yargı vb. hususun bilinçaltımızı ve dahi bilincimizi nasıl şekillendirdiğinin farkında mısınız?
Doğduğu andan itibaren ailesinin veya kendisine bakım verenlerin sahip olduğu bilişsel/sosyo-kültürel/maddi birikim vesilesi ile hayatı tanımaya ve anlamlandırmaya çalışan bizler gün geliyor zihnimize kodlanmış olan kalıplar doğrultusunda yaşantımızı sürdürüyoruz.
Bilinçli yaptığımızı varsaydığımız lakin edinildikten sonra bilinçaltımızın sağladığı otomatik pilota devrettiğimiz öğretilerimizle yaşantımız an be an devam ediyor.
Öyle ki sahip olduğumuz bu kazanımlar özel hayatımızı olduğu kadar öğrenim hayatımızı, iş hayatımızı, çevremizdekilerle kurduğumuz yakın veya uzak iletişimi doğrudan ve derinden etkiliyor.
Çevremiz ile kurduğumuz bağlantıda önemli bir yere sahip olan sözel iletişimimiz kısacası dilimiz barındırdığı ifadelerle zaman zaman umut konusunda bizi cesaretlendirdiği kadar bazen cesaretimizin önünde görünmez bir duvar da oluşturabiliyor.
Atasözlerine, deyimlere, şiirlere hatta şarkı sözlerine yansıyan bu görünmeyen kültürel varlığın yansımaları beraberinde bazı olumsuz etki ve birikimleri de getirebiliyor.
Kökenleri farklı dillerden olan ve bugün dilimize yerleşerek birbirlerine yakın anlamlarda ve yine birbirlerinin yerine kullandığımız kelimelerden söz edebiliriz.
Baht, talih, şans, kısmet, fırsat, kader, umut, istek bunlardan bazıları.
Aynı durum bu kelimelerin olumsuzluk takısı alanları için de geçerli; Bahtsızlık, talihsizlik, şanssızlık, kısmetsizlik, fırsatsızlık, kadersizlik, umutsuzluk, isteksizlik gibi.
Yukarıda yer alan kelimelerden bazılarını ömrünüzün bir anında kullandığınıza emin olmakla beraber bunu ispat etmem çok kolay görünmüyor.
“İstenilene/arzu edilene Ulaşamama” ile sonuçlanan herhangi durumun nedenini (bağlantılı/bağlantısız) bir başka unsura dayandırma davranışını sergilemeye yatkın olduğumuzu söyleyebiliriz.
Yazımızın başlığında yer verdiğimiz “Kronik Baht Yetmezliği” ifadesinin kaynağında yukarıda aktardığımız hususun bulunduğunu da belirtmeliyiz.
Tufan Kıraç’ın 1998 yılında çıkardığı “Deli Düş” isimli albümde yer alan ve sözleri Selahattin Sarıkaya’ya ait olan “Talihim Yok Bahtım Kara” isimli şarkının ilk üç kıtası şöyle;
Şu dünyanın gam yükünü
Çeken var mı benim gibi?
Şu dünyanın gam yükünü
Çeken var mı benim gibi?
Gece gündüz göz yaşını
Döken var mı benim gibi?
Gece gündüz göz yaşını
Döken var mı benim gibi, yok
Talihim yok bahtım kara
Böyle hayat batsın yere
Sinesine vura vura
Ölen var mı benim gibi, yok
Dinleyenleri duygusallaştırarak derin düşüncelere sevk eden bu şarkının sözlerinde de geçen “baht” kelimesi dilimizde yaygın olarak kullanılıyor.
Atasözleri ve deyimlerde sıklıkla yer alan Baht; Farsça kökenli bir kelime olup Büyük Türkçe Sözlük’te “1. Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahî iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimi, kader, talih. 2. Şans” şeklinde tanımlanıyor.**
Aşağıda yer alan atasözü ve deyim seçkisi baht ve baht kelimesini anlam olarak destekleyen genel/yöresel örnekleri içeriyor.
Ağ bahtlı, altın tahtlı olasın.
Ak bahtlı olasın.
Aleme talih, bize kör Salih mi?
Âlet işler el öğünür, baht işler kul öğünür.
Allah “yürü ya kulum” demiş.
Allah bir adamdan alırsa yel götürür, sel götürür, el götürür.
Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.
Ana baba taht yaptırır, baht yaptıramaz.
Atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta.
Atın bahtsızı arabaya düşer.
Baht (akıl) olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta.
Bahtı açık olmak. (Talihi yâr olmak.)
Bahtı bağlanmak.
Bahtı kara.
Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu.
Başıma bakma, bahtıma bak.
İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına.
Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den, kısmet değilse ne gelir elden?
Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar.
Talih yürürse: el getirir, yel getirir, sel getirir.
Talihi yâr olmak (yaver gitmek).
Talihine (kaderine) küsmek.
Talihini kuşta değil, işte ara.
Baht sahibi olmak ve bahtsızlık yaşamaya değinen örnekleri arttırmak mümkün olmakla beraber bu konunun iş yaşamındaki yansımalarının ele alınması gerektiği kanısındayız.
Çalışma ortamında yönetim kademesi çevresinde değerlendirilebilecek olan yönetsel erk (güç) ve bundan kaynaklı unsurların bir noktadan sonra sorgulanamaz/aşılamaz/esnetilemez olduğuna yönelik bakış açısı bir süre sonra baht kavramının etrafında şekillenmeye başlıyor.
Sunulan önerilerin, geliştirilen plan veya projelerin, iş ve çalışma koşullarını geliştirmeye yönelik uygulamaların farklı kademelerdeki yöneticiler tarafından hiçbir neden gösterilmeden reddedildiği, dikkate alınmadığı veya geçiştirildiği bir işyerinde çalışan kişilerde “Kronik Baht Yetmezliği” belirtilerinin tohumlarının atıldığını söyleyebiliriz.
Osman F. Seden’in yönettiği “Şakayla Karışık” isimli Yeşilçam klasiğinde Sadri Alışık’ın canlandırdığı Ofsayt Osman karakterinin kulaklarımızda yer eden o meşhur repliği olan “Bu da mı gol değil?” cümlesi çalışanlar tarafından dillendirilmeye başladığında ise Kronik Baht Yetmezliği’nin en temel semptomu kendini göstermeye başlıyor.
Harekete geçme konusunda isteksizlik yani bir nevi atalet başlangıcı, denemek yerine vazgeçme davranışının tercih edilmeye başlanması, sorumluluk almaktan kaçınma, her zaman bir başka kişiyi veya konuyu suçlamaya yatkınlık, yetersizlik hissi ile etkisi artan öğrenilmiş çaresizlik, işleri veya sorumlulukları öteleme isteğinin kemikleşmiş (kurumsal kireçlenme) seviyede ertelemeye dönüşmesi, her daim mağdur rolünü üstlenerek farklı zamanlarda bunu sergilemek ve idrak yolları enfeksiyonunun sıkça tekrar etmesi söz konusu kurumsal hastalığın ilerleyen aşamalarında gözlemlenmektediir.
Saydığımız tüm bu etkenler sonucunda çalışanların kariyerlerine ve kişisel gelişimlerine yönelik umut ve istekleri tükenmekte ve dahi tahammül seviyeleri de (kurumsal bağışıklık) her geçen gün düşmektedir.
Bir süre sonra ise söz konusu kişiler bu belirtiler sonucunda yaşadıklarını bahtsızlıkla bağlantılandırmaya başlamaktadır.
Çalışanlar kariyerlerinin ilgili kurumlarda sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığını fark ettiklerinde ise iyileşmenin (kişisel aydınlanma) ilk ışık hüzmeleri görünmeye başlanır.
Bu aşamadan yapılacak ilk müdahale ise kapsamlı bir SWOT Analizinin gerçekleştirilmesidir. Ardından analizin sonuçlarına doğrultusunda kariyer hedefinin gözden geçirilerek yeni bir kariyer planının hazırlanmasına geçilir.
VUCA Dünyası efektli çalışma ortamında yaşadıklarımızın kökeninde; mikro-yönetim, nepotizm, katı hiyerarşik/organizasyonel yapı, temellendirilmemiş insan kaynakları uygulamaları, iletişimsizlik vb. konuların yer aldığı tespit edilip belirginleşmeye başladığında ise bir zaman sığınak olarak görülen bahtsızlık konusunun yerinde yeller esmeye çoktan başlamış olacaktır.
Geleceğe dair içinizde yeşerecek umut, gelişiminize yönelik istekleriniz, bu yolculuğu sürdürmeye dair inancınız ve motivasyonunuz içinde bulunduğunuz türbülanstan çıkarak gökyüzünün engin maviliğinde hayal ettiğiniz size ait geleceğe ulaşmanızı sağlayacaktır.
En son ne zaman bahtsız olduğunuzu düşündünüz, hatırlıyor musunuz? Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi nasıl yönetmiştiniz? Yorumlarda buluşalım.
*Uyarı: Bu makalede yer alan bilgiler tıbbi öneri ve/veya sağlık ve psikolojik danışmanlık niteliği taşımamaktadır. Tanı koyma ve tedavi uygulama yetkisi yalnızca bir tıp doktoruna aittir. Lütfen gerektiğinde bir doktora danışınız.
***