Çorba, Sıcakken İçilir
“Kana kuvvet göze fer batna cilâdır çorba
İllet-i cû’a deva mahz-ı gıdâdır çorba
Sağlara, hastalara ayni şifâdır çorba
Ağniya dostu, muhibb-i fukarâdır çorba
Hâsılı hâhiş ile ekle sezâdır çorba”
Türk Mutfağında hakkında bir şiirin yazıldığı çok fazla yemek olmasa gerek.
Yukarıda ilk dizelerini paylaştığım ve Türk Edebiyatının değerli ismi Ahmed Râsim tarafından kaleme alınan Çorbaname de çok fazla benzerini bulamayacağınız bir eser.
Sanırım Çorbaname şiirini ilk defa bir sokak arası köftecisinde okumuştum. Mekanın duvarında diğer hatıralarla beraber yer alan eski çerçevedeki şiiri okumadan geçmek olmazdı değil mi?
Yemek vakti geldiğinde bulunduğum yerin kendine ait bir mutfağı/tabldot sunan mekanı yok ise civardaki lokanta veya restoranları denemeyi tercih ederim. Eskilerden kalma bir alışkanlık olsa gerek esnaf lokantası veya Bol Kepçe Lokantası olarak tabir edilen, kapısında kuyruk olan mekanlar da hep ilgimi çekmiştir. Birkaç denemenin ardından da gidilebilecek mekanları belirler ve orayı tekrar ziyaret edecek olursam tercihimi onlardan yana kullanırım.
Yeme-İçme konusunda tercihiniz neresi olursa olsun gideceğiniz çoğu mekanın menüsünde yer alan ve bence geleneksel mutfağımızın yeri doldurulamayacak yiyeceklerinden birisinin de Çorbalarımız olduğunu düşünüyorum.
Kışın soğuk günlerinde içinizi ısıtan, hastalandığınızda kendinizi toparlamaya yardımcı olan, annelerimizin büyükannelerimizin bir çırpıda “Dur sana hemen bir çorba kaynatayım da kendine gelesin.” dedikleri bir nevi mucizevi karışımdır çorbalar.
İçilebilecek bir sıcaklıkta ve uygun bir kıvamda hazırlanmış olan bir kase çorba belki de o an ki tüm açlığınızı, birşeyler yeme ihtiyacınızı giderebilecek güzel bir alternatif olabilir. Hele ki yeni kaynamış, taptaze bir kase çorbayı reddedecek kişi neredeyse çok azdır diyebilirim.
Lakin hazırlanıp servis edilmesinin ardından bir uzun bir süre geçmiş, buz gibi denilebilecek bir seviyeye gelmiş, kıvamı koyulaşmış hatta neredeyse kaynamaktan dibi tutmuş bir kase çorbayı da mecburiyet söz konusu değilse çoğu kişinin elinin tersiyle iteceğini de söyleyebilirim.
İşte bu durumdan kaynaklıdır ki kural şudur; Çorba, Sıcakken İçilir.
Son dönemde daha fazla dile getirilen hatta iş görüşmeleri ile özgeçmişlerde vurgulanan mükemmeliyetçilik, en iyiyi yapabilme veya en iyiye sahip olabilme ihtiyacı (hissi), süreçte ortaya çıkan atalet doğrultusunda yaşanan öğrenilmiş çaresizlik dolu deneyimler, bu nedenle ertelemenin de ertelemesinin yapılması vs. bizlere bu önemli kuralı hatırlatıyor aslında.
Çevremizdeki çeşitli figürlerden, ailemizden hatta atalarımızdan satın aldığımız ertelemek gerektiği fikri sonucunda ortaya çıkan düşüncelerin yönlendirdiği duygularımız bizleri herhangi bir karayolu aracını kullanırken, akıp giden yolda ayağı sürekli frene basan sürücüler misali yavaşlatıyor hatta durduruyor olabilir mi?
Hatırlamamız gereken evrensel bir yaşam kuralına göre; “Herşey olması gereken an da ve olması gerektiği biçimde gerçekleşiyor.”
Olgunlaşmış, doğum vakti gelmiş olan bir konuyu veya olguyu ertelemenin kısa bir süreliğine de olsa faydalı olduğunu düşünebilirsiniz.
Bununla birlikte ötelediğiniz sürenin sonunda karşılaşacağınız gerçekliğin, her anlamda sizin beklediğinizin ötesinde, soğumuş, tadından yenmez ve hiçbir şekilde erteleyemeceğiniz bir başka gerçekliği de yaratacağından şüpheniz olmasın.
Özel hayatınızda olduğu kadar kariyer yolculuğunuz için de bunun geçerli olduğunu söyleyebilirim.
Hele ki 29 Ocak gününü deneyimlediğimiz bugün, açıklanması beklenen maaş zamlarının, terfilerin, geri bildirimlerin sonucunda nasıl hareket edeceğinize karar vereceğiniz bir aşamadaysanız ister çalışan ister işveren olun bir daha ki dönülmez akşamın ufkunu beklemeye ne kadar vaktiniz olacağını da varın siz düşünün.
O zaman şimdi kuralı bir kere daha hatırlayalım; Çorba, Sıcakken İçilir!
***