Kenarsız Baklava Olmaz
Bazı cümleler vardır; ilk defa okuduğunuzda anlamına dair çok fazla düşünmez hatta zihninizde bir çağrışım yapmasına dahi müsaade etmeden sıradaki işinize devam edersiniz.
Her ne kadar siz fark etmesenizde o cümle bir gün anlamlandırmanız için bedenimizin kara kutusu olan bilinçaltımızın katmanlarında çoktan arşivlenmiştir bile.
Çocukken bayram günlerinde ikramlık olarak aldığımız tatlıların satıldığı dükkanın duvarındaki çerçeveli yazı dikkatimi çekmişti.
Dükkanın kurucusu ve ilk ustası olduğunu düşündüğüm kişinin ahşap çerçevedeki siyah-beyaz fotoğrafının yanındaki bir diğer çerçevede büyük harflerle şu cümle yazıyordu: Kenarsız Baklava Olmaz
Her gün tepsilerce baklava ve böreğin satıldığı bir iş yerinde ilk okuduğumda “Acaba ne demek istiyor?” diye zihnimi kurcalayan yazının sırrına gel zaman git zaman vakıf olmuştum.
Burada satılan tatlılar her ne kadar o an tok olan bir kişinin iştahını kabartacak nitelikte ve güzellikte de olsa bazı müşterilerin satış personelini zıvanadan çıkartan istekleri olabiliyordu.
Vitrindeki ürünler bitmiş henüz dokunulmamış yeni tatlı tepsileri de tezgahta ağızlarını tatlandıracakları müşterilerini bekliyordu.
Tatlıcı diye adlandırabileceğimiz bu kişilerin yüzünde kimi zaman neden bu kadar tatsız bir ifade olduğunu bir gün alış veriş yaparken benden önceki müşterinin sözlerinden sonra fark ettim. Ve gelişen o diyaloga şahit oldum.
“Ver bana oradan 1 kilo fıstıklı baklava ama tam ortasından olsun, kenarından koyma, tamam mı?” Satıcı her ne kadar “tepsiler yeni geldi, ürün taptaze yer yanı aynı derecede pişmiş” şeklinde cevap verse de müşteri bu konudaki ısrarını sürdürüyordu. Sonunda kasadaki görevli devreye girip bu diyalogu daha uzatmadan tezgahtaki görevliyi uyararak baklavayı istendiği gibi hazırlamasını söyledi. Herhalde daha önceden tanıyordu onu ve tatlıcının müdavimlerindendi kendisi.
Tepside güneş misali parlayan baklavaya baktığımda benim için her yanı aynı görünüm ve lezzetteydi ve müşterinin bu ısrarlı diyalogu devam ettirmesini bir türlü anlayamamıştım. O kişi alış verişini tamamlayıp dükkandan ayrıldıktan sonra tezgahtaki görevli duvardaki çerçeveyi kasadaki kişiye işaret edip “o zaman biz bu yazıyı neden buradaya astık” diyormuşcasına homurdandı. Sonrasında ben alış verişimi tamamlayıp ayrıldım.
Bu dükkanda çalışanlar belki de bu diyaloga hiç yabancı değildi. Bazen tepsideki tatlının kenarı hafif kızarabiliyordu evet bu doğruydu. Lakin ne baklavanın bütünlüğünü ne de tadını etkiliyordu. Sözü geçen müşterinin istediği gören ardındaki başka müşterilerde aynı talepte bulunabiliyordu. O zaman peki kenarda kalan ürünleri kim alacaktı?
Son günlerde popüler bir tatlı olan Dubai Çikolatası’nın aslında içinde tel kadayıf ve Antep Fıstığı dolgusu olan bir çikolata olduğunu hatta künefenin çikolatanın içindeki hali olarak yorumlayan bir şefin anlattıklarına değinen videoyu izliyordum.
Ürettikleri Dubai Çikolatası’nın sunumunu yaparken parçalara ayırarak içinin nasıl olduğunu gösterdi. Bu sırada sunucu şefin kendisine ikram ettiği parça yerine en ortadakini tatmak için hamle yaptı ve video tadım yapan kişilerin yerken aldıkları lezzeti anlattığı saniyelerle devam etti.
İşte tam bu sırada aniden zihnimde bir görüntü belirdi. Şu an yerinde yeller esen o baklava dükkanının duvarındaki çerçeveyi anımsadım. Yıllar önce tepsinin ortasındaki parçaları isteyen müşteri ile şefin ikram ettiği çikolatanın en ortasını tatmak isteyen sunucu aslında aynı yaklaşıma sahipti.
Hayatımızı en güzel, en tatlı, en keyifli hali ile tüm kenarlarından ve keskinliklerinden uzak, yumuşak/pofidik bir biçimde yaşama isteği ilk başta kulağa hoş gelebiliyor.
Bununla beraber yukarıda ifade etmeye çalıştığım unsurlara ilaveten bazen en acı, en sıkıntılı, en keyifsiz yanı ile de yüzleşebiliyoruz hayatın. Ve bunları ben istemiyorum deme ihtimalimiz hiç bir şekilde söz konusu olmayabiliyor.
Hele bir de kendi yaşamını en “kral” biçimde sürdürebilmek için diğerlerinin yaşamını alt üst etmeye odaklanıyorsanız ansızın yaşattıklarınızla yüzleşebiliyorsunuz. İster farkında olun ister olmayın gerçek bu.
Bize sunulan veya erişmek istediğimiz her ne ise onu bütünüyle algılayıp, tüm mevcudiyeti ile kabul ederek deneyimlemek kısacası tadına varabilmek unutulmaması gereken bir husus olsa gerek.
Tercihimiz her ne olursa olsun; amacımız o baklavayı tatmaksa kimi zaman kenarından kimi zaman ortasından sunulanı kabul edip, bir sonra ki tadıma kadar onu sindirerek, keyfini çıkarmak düşüyor bize. Boşuna o çerçeveye yazmamışlar “Kenarsız Baklava Olmaz.” diye, değil mi?
Aynı hayatta da olduğu gibi.
Her anının tadına varacağınız bir yaşam sürmeniz temennisiyle.
***