Pazartesi - Cuma 09:00 - 19:00 +90 532 441 51 81 merhaba@aurakariyer.com.tr
Pazartesi - Cuma 09:00 - 19:00 +90 532 441 51 81 merhaba@aurakariyer.com.tr

Bugün 21 Ağustos 2023 Pazartesi.

Yüksek Öğretim Kurulu’nun paylaştığı bilgilere göre 898.024 gencimiz bu sabah yeni haftaya “üniversiteli” olarak uyandı.

Yüksek öğretim hayatına “merhaba” diyen sevgili gençlerimizi tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.

YKS’ye başvuran adayların sayısı her geçen yıl artış gösteriyor. Bu yıl 2022’ye oranla üniversite sınavına başvuranlarda %9’a yakın bir artış söz konusu oldu.

Gençlerimizin yüksek öğretime olan ilgisi ve bunun sonucunda ortaya çıkan tabloyu, günümüz şartlarında değerlendirdiğimizde meslek seçimi, nitelikli bir eğitim-öğretim sistemi ve genç istihdamı gibi konuların gündemimizde daha fazla yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Adeta bir “yarışa” dönüşen, gençlerimizin orta öğretimdeki son yıllarını yalnızca üniversite sınavı odağında test sorusu çözerek geçirdiği günlerin ardından, “başarılarının” sözde ölçümlendiği ve meslek seçimi gibi önemli bir aşamanın yalnızca üniversite sınavı sonrasındaki tercihlere indirgendiği bugün

bir sistem tartışmasına girmek yerine özellikle son dönemde Linkedin.com başta olmak üzere farklı mecralarda daha fazla ön plana çıkmaya başladığını düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum.

Son zamanlarda yapılan bazı paylaşımların ve tartışmaların odağında seviyesi her ne olursa olsun alınan diplomaların veya dengi belgelerin değersiz hatta gereksiz olduğuna yönelik ifadeler dikkat çekici bir hal almaya başladı.

Bu tartışmalarda ön plana çıkan ise özellikle üniversite diplomasının artık gereksiz olduğu, yüksek öğretim kurumlarından mezun olmanın günümüz şartlarında bir anlamı ve değerinin kalmadığı şeklindeki söylemler olarak dikkat çekiyor.

Ülkemizde istihdam özellikle de genç istihdamı açısından yaşanılan sorunların çözümüne yönelik atılması beklenilen adımlar aşikar olmakla beraber daha kolay yoldan statü elde etme, adından söz ettirme, maddi kazanç sağlama vb. konuların açık veya üstü örtülü biçimde herkesin izlemesi gereken bir yol olduğu vurgusundaki tehlikeyi belirtmemiz gerekiyor.

Kolay yoldan para kazanmak, köşeyi dönmek, ünlü olmak ve bunu sürdürülebilir kılmanın çok da mümkün olmadığını düşünüyorum. Özellikle de gençlere aile çevresinden başlamak üzere etkisini hissettiren “mahalle baskısı”nın toplumun farklı kesimlerinde yalnızca kostüm değiştirerek karşımıza çıkması ise bir o kadar manidar olabiliyor.

“Falancanın çocuğu bak nelerden para kazanıyor, sen gittin kaç sene okudun ay sonunda eline geçene bak” şeklindeki o sözde “naif” görünen sokaktaki söylem, iş çevrelerinde yerini ilham alınması gereken şeklinde lanse edilen fakat elle tutulur gözle görünüyor başarılı bir sonuca ulaşamamış beyaz yakalı girişimcilik söylemine dönüşebiliyor.

Konunun dönüp dolaşıp diplomalara gelmesinin ardında ise birkaç kuşak öncesinden toplumsal belleğimize ekilen “diploma=iş sahibi olmak” fikrinin yattığını söyleyebilirim.

Yaklaşık 50 yıl öncesindeki Türkiye’de yüksek öğretim kurumlarının sayısının ve dolayısı ile mezunlarının toplam nüfusa oranla daha az olduğu bir devirde üniversite diploması sahibi olmak bugüne oranla daha kıymetli ve daha anlamlı idi. Haliyle sahip olduğunuz diplomanın size açabileceği kapıların sayısı da daha fazla olabiliyordu.

Dönemin aileleri de çocuklarının üniversite mezuniyeti ve sahip olduğu diploma ile geleceğini kurtarabileceği bir işe yani güvenceye sahip olabilmesi için bu fikre sıkı sıkıya sarılıyordu.

Günümüze biraz daha yaklaşacak ve 1990’lı yıllara bakacak olursak üniversite ve bağlı meslek yüksekokullarının sayısının eskiye oranla daha da arttığı bununla beraber aday sayısının da nispeten yüksek olduğu bir dönemi göreceğiz.

Özellikle askerlik süresi nedeniyle erkek adayların meslek yüksekokulları yerine 4 yıllık lisans eğitimi veren örgün veya açık öğretim kurumlarına ilgi gösterdiği yıllardır 1990’lar.

Günümüzde pekçok iş alanında yaşanılan teknik uzman kıtlığının tohumlarının atıldığı dönem olarak görüyorum o yılları.

Babalarımızın dedelerimize oranla bizleri “çırak olarak” bir yere verme davranışını daha az sergilediği ama “git bir baltaya sap ol da başıma bela olma” düşüncesinin hala kendisini hissettirdiği bir dönemdir nitekim.

Dershanelerin daha sistematik bir şekilde rehberlik çalışmalarını yürütmeye başladığı, başvuru yapılan bölümlere ve mezuniyet sonrasında hangi alanlarda çalışılabileceğine dair bilgilere nispeten eskilere oranla daha fazla ulaştığımız yıllar olduğunu da söyleyebiliriz.

2000 yılı ve sonrasında, ülkemiz yüksek öğretim eko-sistemine dahil olan yeni devlet ve vakıf üniversitelerinin sayısının giderek artması ve çekim merkezi olarak tabir edebileceğimiz şehirlerin dışında açılan kampüsler ile birlikte geçmişe oranla yaşanılan kontenjan sorunu da ortadan kalkmaya başladı.

Üniversite sınav sisteminde yapılan değişiklikler, mesleki eğitimin gelişimine yönelik atılmaya çalışılan adımlar, özellikle belirli konularda eğitim-öğretime odaklı meslek yüksekokullarının da sisteme dahil olduğu sürecin sonunda bugün ülkemizdeki üniversite sayısı 206’ya ulaştı.

Seviyesi ne olursa olsun yüksek öğretim kurumu sayısının artışı ile birlikte beraberinde öğrenci sayısı da artan nüfusa paralel olarak yükselmeye başladı. Meslek edindirmeye ve adayları ilgi alanları ile becerileri doğrultusundaki kurumlara yönlendirmeye yönelik bir sistemi orta öğretimde ne yazık ki tesis edemediğimiz için yaşadığımız sorunlar ise günümüzde giderek katlanıyor.

İçinde bulunduğumuz dönemdeki ekonomik koşullar ister istemez bizlere her an para kazanmayı düşündürdüğü için bu açıdan yine bize doğrudan hizmet etmediğini düşündüğümüz herşeyi artık bir anda silebilir ve yok sayabilir bir hale geldik ne yazık ki.

Bilgiye erişilebilirliğin her geçen gün daha da kolaylaştığı bir çağda yaşıyoruz. Yüksek öğretim kurumlarında formal olarak edindiğimiz bilginin tek başına yeterli olmadığı günümüz dünyasında her anlamda kendisine yatırım yapan, gelişimine odaklanan, bilgiye değer veren ve mümkünse bunu üreten, sahip olduğu kaynakların ve dünya üzerindeki yaşamımızın sürdürülebilirliğine dair farkındalığa sahip bireylerin söz konusu diploma tartışmalarında yer almadığına emin olduğumu söyleyebilirim.

12 yıllık ilk ve orta öğretimin zorunlu olduğu bununla beraber meslek yüksekokulu, lisans ve lisansüstü eğitiminin kişinin isteğine bağlı olarak gerçekleştiği ülkemizde alınan eğitimin bir göstergesi/belgesi niteliğindeki diplomaların bizleri doğrudan doğruya iş sahibi yapamayabileceği şeklinde düşünce bazı soruları da beraberinde getiriyor.

  • Diplomanın amacı bizi iş sahibi yapmak mıdır?
  • Diplomayı kariyer yolculuğumuzu destekleyici bir araç olarak nasıl kullanılabiliriz?
  • Diploma sahibi olmadan da iş yaşamındaki varlığımızı nasıl sürdürülebilir kılabiliriz?

Öğrenim süresi içindeki yapıp etmelerimizin, edinimlerimizin bir karşılığı olarak bize bazı yasal hakların ve unvanların tanınmasını da sağlayan ve örneğin yapacağınız bir başvuruda gerekli koşulların yerine getirilebilmesine olanak veren bir belge olan diploma; aslında bizlerin heyecanla ilk adımı attığımız, uzmanlık alanımıza dair ilk teorik bilgileri edindiğimiz, araştırma yapmayı öğrendiğimiz, günü geldiğinde kısacık bir proje sunumunu yapabilmek için haftalarca emek harcadığımız, sosyalleştiğimiz, kariyerimizin ve networkümüzün temellerini attığımız kısacası hayatımızın gelecek yılları için gerekenleri inşa etmeye başladığımız bir dönemin adeta nişanesidir.

Kariyer hedefimiz doğrultusunda sistemli bir şekilde çalışarak, gelişimimize odaklanarak hareket ettiğimizde ise sahip olduğunuz diplomanın yeri geldiğinde önünüzdeki engelleri aşmamızı sağlayan bir kaldıraç olarak fayda sağlayacağını deneyimleyebilirsiniz. Bu noktadaki en önemli unsurun hedeflerinizden ve çalışmaktan vazgeçmemek olduğunu vurgulamak istiyorum.

Peki herhangi bir seviyedeki diplomaya sahip olmadığımız da hayat bizim için sonlanmış mı oluyor? KESİNLİKLE HAYIR.

Hayat herkese her olanağı aynı dönemde ve benzer koşullarda sunmayabiliyor. Eğitim kurumlarına devam edemeyen fakat kendisindeki potansiyelin farkında olan, bu doğrultu da kendini geliştirerek potansiyelini değerlendirip çalışmaya devam eden, kariyer yolculuğunu sürdüren çok sayıda kişi çevremizde bulunuyor.

Sözün kısası ne eğitim alarak diploma sahibi olmak ne de eğitimli ve diploma sahibi olmayı sebep her ne olursa olsun küçümseyecek davranışları sergilemek şu an ihtiyacımız olan şeyler değiller.

Kendimizi tanıyarak belirleyeceğimiz hedefe yönelik çıkacağımız kariyer yolculuğunda ihtiyacımız olan donanımı sağlamaya yönelik atacağımız her adım anlamlı, önemli ve kıymetlidir. Söz konusu tartışmaları da bu bağlamda değerlendirmemiz gerektiğini düşüyorum.

Sevgi, sağlık ve esenlikle kalın…

Murat BABADALI

Video Youtube Linki: https://www.youtube.com/watch?v=xAaImxFjXhQ