Pazartesi - Cuma 09:00 - 19:00 +90 532 441 51 81 merhaba@aurakariyer.com.tr
Pazartesi - Cuma 09:00 - 19:00 +90 532 441 51 81 merhaba@aurakariyer.com.tr

Happy Place to Work – CHRO Club Wellbeing at Work Buluşması Notları (2025)

Happy Place to Work – CHRO Club

Wellbeing at Work Buluşması Notları

26 Mayıs 2025 Pazartesi günü, Divan ev sahipliğindeki Rahmi M. Koç Müzesi’nde gerçekleştirilen CHRO Club buluşmasında bir araya gelen insan kaynakları profesyonellerinin odağında güncel bir konu olan wellbeing vardı.

Moderasyonunu Prof. Dr. Pelin Vardarlıer’in yaptığı etkinliğin açılış konuşmasında Prof. Dr. Türker Baş sözlerine Gallup’un araştırmasına atıfta bulunarak “İş yerinde bağlılığın temel belirleyicisi wellbeingdir.” cümlesi ile başladı.

Sözlerine devam ederken yer verdiği bazı istatistiki bilgiler ise her anlamda sarsıcı ve dikkat çekici oldu. Toplamda 142 ülkenin sonuçlarına yer verilen ve iş dünyasında çalışanların mutluluğuna odaklanılan çalışmada ülkemizin 140’ncı sırada olması ve bu sıralamada 5 yıldır bulunması, ülkemizin coğrafi kategorisinin Avrupa’dan Orta Doğu’ya aktarılması dikkat çeken konular arasındaydı.

Yapılan araştırmalara göre dünyanın en stresli iş ortamına sahip ülkesinin Türkiye olarak tespit edilmesi ise üzerinde durduğu bir diğer önemli konu oldu. Araştırmaya göre ülkemizdeki çalışanların %65’i kendisini stresli hissediyor. Bu oran Mısır’da %54 iken Ukrayna’da ise %22 seviyesinde. Ülkemizde kendisini stresli hisseden %65’lik kesimin %40’ı ise öfkeli olduğunu ifade ediyor.

Etkinliğin ilk konuşmacısı olan Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Uzmanı Elvan Odabaşı “Hayattan doymayan tabaktan doymaz.” cümlesi ile konuşmasına çarpıcı bir başlangıç yaptı.

2030 yılında obezite oranının kadınlarda %50, erkeklerde ise %37’ye yükselmesinin beklendiğini söyleyerek “İş dünyasına ihanet eden diyetleri” vurguladığı konuşmasına “Yemek yeme davranışı nelerden etkileniyor?” sorusu ile devam etti. Nasıl hayatta kalacağım? endişesinin anne karnından ayrılarak dünyaya geldiğimiz andan itibaren hissedildiğini belirtip ve anne ile bebeğin kurduğu bağın bu aşamadaki önemine değindi. Buradan hareketle sözlerine “Yaşamdan doyum almakla ilgili alanlarımız bugün ihlal edilmiş durumda.” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Çalışanların kurumlarına olan bağlılıklarını tabaktan yönetmek gerektiğini vurgulayarak şirketlerin çalışanlarının beslenmesine dikkat etmesi gerektini belirtti.

Sirkadiyen Ritim olarak ifade ettiği ve güneşin doğuşundan batışına kadar olan süre içinde bedenimizle olan ilişkiye atıfta bulunarak modern yaşam nedeniyle uzaklaştığımız konulara değindi. Örneğin sabah kahvaltısından uzaklaştığımızı ifade etti.

Tabakların iyileştirilip, çeşitlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak iş yerlerinde çalışanlara sunulan menülerin kurumun kültürünü bilen kişiler tarafından hazırlanması gerektiğini paylaştı. İnsülün Direnci yüksekliğine bağlı olarak “kurumların bel çevrelerinin” giderek genişlediğini vurguladı.

İnsanların ömrünün uzamasının hem iyi hem de kötü bir haber olduğunu vurguladığı konuşmasına bağırsak sağlığına dair bilgilerle devam etti. Bağırsaklarımızda yaşanan huzursuzluğun beynimiz tarafından hissedildiğinden söz ederek son dönemde kendi iştahımıza karşı açtığımız savaştan bahsedip iştahımızla anlaşmamız gerektiğini söyledi.

Şirketlerin çalışanları hakkındaki bazı göstergeleri izlemesi gerektiğini ifade ederek bunları şöyle sıraladı;

-Kurumlar çalışanlarının uykusunu takip etmeli, onlar gerçekten ne kadar iyi uyuyor konusuna odaklanmalılar.
-Stres ve Stres Yönetimi üzerinde durulması gereken bir diğer konu olmalı. Yaşanılan stresin bağırsaklar tarafından hissedildiğini ve obezitenin aslında stres kökenli bir hastalık olduğunu hatırlamalıyız.
-Hareketsizlik büyük bir sorun, hareket etmeye gereken önemi vermeliyiz.
-Besin Seçimine yani diyetimize dikkat etmeliyiz. Uzman gözetiminde olmayan kontrolsüz diyetlerden, popüler diyet reçetelerinden uzak durmalıyız. Özel bir durumunuz yoksa glutensiz ürünleren uzak durmak ne kadar doğru olur?
-Beynimizin işleyişi için sağlıklı karbonhidratlar ile iyi proteinlere ihtiyacımız var!
-Su içmeliyiz! Su içme konusunda günlük takibimizi yapmalıyız.

Ara öğünlerde tüketeceğimiz besinler için de seçici olmamız gerektiğini vurgulayan Elvan Odabaşı Akdeniz Diyeti’nin sürdürülebilir olmasından söz etti. Lifli besinleri tüketmemiz gerektiğini belirterek çiğnemeyi hatırlamamızı ve yaşadığımız çiğneme tembelliğini aşmamız gerektiğini ifade etti. Yemeğimizle kuracağımız göz temasının önemli olduğunu ve bu konuda bir anlamda şükür duygusu ile hareket etmeyi vurgularken “Yediğin can olsun, kan olsun.” sözlerinin kültürümüzdeki yerine değindi.

Ortam ayrımı olmaksızın uzun süre oturarak çalışmanın hatta tuvaletimizi oturarak yapmanın sonucunda gelişen pelvik taban güçsüzlüğü doğrultusunda ıkınmakta yaşanılan zorluklardan söz ederek alaturka tuvalet kullanımına değindi. Ek olarak tuvalette iken sadece o konuya kısacası bağırsaklarımıza odaklanmanın gerekliliğini hatırlattı.

Günümüz insanının hayvansal proteinlere duyduğu ihtiyacı belirttikten sonra 40 yaş üzeri kadın danışanlarına özellikle süt/yoğurt/peynir içerikli önerilerde bulunduğunu da söyledi.

Kişilerin kanlarındaki Demir, B, B12, Çinko, D Vitamini, Magnezyum yetersizliği olup olmadığını kısacası vitamin/mineral dengelerini takip etmelerini tavsiye ederek kurumların gizli açlığının aslında burada yattığını anlattı. Değerlerin mümkün olduğunca alt sınırın üzerinde olmasının öneminden bahsetti. Bu konuda alınacak takviyelerin ise en az 6 hafta-3 ay arasında sonuçlarının alınabileceğini ifade etti.

Sağlık Okur Yazarlığı ile Gıda Okur Yazarlığının artık kurumlar için de önemli olduğunu anlattı.

Konuşmasının sonundaki soru-cevap bölümünde kendisine yöneltilen “Beyin dostu bir diyet nasıl olmalı?” sorusuna verdiği cevap ise şöyle oldu: “Besinlerimizi hazırlarken; Omega3, zeytinyağı, çörekotu yağı, hindistancevizi yağını tercih edebiliriz. Yeterli miktarda karbonditrat tüketebilir ve şeker ihtiyacımızı en başta meyvelerden edinebiliriz. Gün içinde 400 gr. meyve ile 600 gr. civarında sebze tüketebiliriz. Su içmeyi ihmal etmemek bir diğer önemli husus. Ayrıca protein ihtiyacımız için kırmızı veya beyaz et ile balık tüketebiliriz. Benzeri içerikteki bir diyet gerek beynimize gerekse bedenimizin tamamına katkı sağlayacaktır.”

wellbeing

Oturumdan sonra söz alan Prof. Dr. Türker Baş online wellbeing alanında geliştirilen uygulamalara değinerek ABD’de ve Türkiye’de bu konuda yapılan yatırımlara ve piyasanın büyüklüğüne dair bilgiler verdi. Wellbeing konusunda geliştirilen online uygulamaların (app) pazarı ABD’de 93 milyar dolara ulaşırken ülkemizde ise piyasa büyüklüğü 150 milyon dolar civarında bulunuyor. Bu bilgilerden hareketle biz bu uygulamaları ülkemizde neden kullanmıyoruz? sorusunu yönelterek izleyicilerin görüşlerini paylaşmasını istedi. Güven, gizlilik, kişiye denk olabilecek/uygun nitelikli danışmana erişilememesi, sürdürülebilirlik ve samimiyet öncelikle paylaşılan başlıklar oldu.

Günün ikinci konuşmacısı olan Danışman Ozan Emre Erol ise wellbeingin sunulan bir yan hak olmaktan ziyade artık bir strateji olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek konuşmasına başladı.

Yapılan bazı araştırmaların sonuçlarından söz eden Ozan Emre Erol; “100 çalışandan 75’inin zihinsel rahatlığa sahip olduğunda daha iyi iş çıkardığını düşündüğünü, %43 oranındaki bir çalışan grubunun ise çalıştığı organizasyonun kendisini daha iyi bir yere taşıdığını düşündüğünüyor.” dedi.

Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD West Point askeri akademisi nezdinde üzerinde durulan VUCA terimine atıfta bulunarak geçmiş yıllarda üzerinde durulmayan mental sağlık ve dayanıklılığın bugün ki konumundan söz etti. Firmaların çalışanlara verdikleri değeri koruyamadıklarında verimlilikleri ile beraber finansal değerlerinde de yaşanan düşüşe değindi. Kısacası çalışanlarına yatırım yapan şirketlerin finansal sonuçları da yüksek olabiliyor.

Son olarak paylaştığı bir başka istatistiğe göre ise kişisel sağlık ve denge ihtiyacı çalışanların yaklaşık %70’inin iş değiştirmesinde önemli bir faktör olarak ön plana çıkıyor. İş yaşamında ne ürettiğimizden daha çok kimlerle hangi ortamda ne hissederek ürettiğimizin önemi notlarımıza yansıyan bir diğer husus oldu.

Eğitmen Özge Ceylan günün üçüncü konuşmacısı olarak kürsüye geldiğinde tüm katılımcıları bir süpriz bekliyordu. Ofislerimizde bulunduğumuz sırada yapılabilecek bazı egzersiz örneklerini uygulamalı bir şekilde anlatarak bizzat deneyimlememize rehberlik etti.

Egzersiz uygulamasının ardından Psikoterapist Hilal Bebek “İş Yaşamında Duygulara Yer Var mı?” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi.

Nörobilim alanında yapılan çalışmaların insanın rasyonel kararlar alamadığını gösterdiğini belirterek, bizlerin duygularımız ile kararlarımızı alıp aklımız ile bu kararların çerçevesini çizdiğimizi vurguladı.

Duygularımızın özellikle sözsüz iletişimimizdeki yerine değinirken utancın en çok sakladığımız duygu olduğunu belirtti. 0-2 yaş arasındaki bebeklerin özellikle bazı durumlarda sözsüz iletişim (hiç konuşmadan) kurduğuna değinerek bugün iş hayatımızda da daha çok duygusal iletişim kurabildiğimizi aktardı. Sözel olmayan duygusal iletişimin belirleyici yönüne değindi. Beynimizin sağ tarafının aktivasyonu üzerinde durduğu bir diğer nokta oldu.

Çekirdek Benlik, Self Regülasyon (duygularımızı regüle etme), Core Regülasyon (Başkalarının duygularını regüle etme, sözsüz iletişim sinyallerini iyi okuyabilme), duygularımızı tanıyarak hareket etmek, duygularımızı sindirebilmek (duygularımızın çiğnenebilir/sindirilebilir bir hale getirilmesi), bir duyguyu tanımlayıp onun nedeni ile bağlantı kurarak çerçevelemek, benceyi bırakarak oncaya odaklanmak, duygu dünyasında benliği askıya almak değindiği diğer konu başlıkları oldu.

Etkinliğin son konuşmacısı olan Dr. Kerem Dündar ilk olarak wellness ve wellbeing kavramlarının iş dünyasında nasıl algılandığına odaklanarak “tükenmiş insanların” şirket içerisinde yarattığı sorunlara değindi.

Wellbeing kavramına iade-i itibar yapılarak öncelikle hak ettiği değerin verilmesi gerektiğini vurgulayarak bu konuda yapılan çok sayıda uygulama olmakla beraber kullanıma yönelik nasıl bir eğitim veriliyor sorusunun sorulması gerektiğini belirtti.

“Duygusal Kimlik ve Akıl” sahip olduğumuz 2 ayrı kimlik diyerek iyi olma halinin öncelikle şahsi bir ihtiyaç olduğunu, kişilerin bazı şeylere neden ihtiyacı olduğunu bilmeden hareket etmesinin yaratacağı durumları ve bunun yaratacağı sonuçlara dair örnekleri (İş yerinde baret takmak gibi) paylaştı.

“Bağ kuramadığın insana bir şey yaptıramazsın.” diyen Dr. Kerem Dündar şirketlerin çalışanları ile olan ilişkisinin yüzeysel olamayacağını vurguladı.

Zihinsel sağlığın ilk durağının uyku olduğunu belirterek uyumayan bir insanın sağlıklı olma şansının bulunmadığını da ekledi.

Bilinç, uyku, öğrenme, hareket etme ile uygulamaların sıklığının ve gösterilen sabrın wellbeing açısından dikkat edilmesi gereken hususlar (handikaplar) olduğunu da paylaştı.

Herhangi bir konunun içselleştirilemediğinde sonuç alınamadığını söyleyerek geri bildirim alıp verebilme ile duygusal zeka konularının işletmelerde İK aracılığı ile kültürel gelişimin bir parçası haline getirilmesi gerektiğini de ifade etti.

Tüzel kişilerin her zaman kendi sürdürebilirliği için harcama yaptığına değinerek kişisel dönüşüm süreçlerinin kurum kültürü tarafından da desteklenmesi gerektiği anlattı.

Sen neysen yaşadığın hayatın kalitesi de o’dur! Bugün nasılım? Bilmek & Yapabilmek!

Benim kendimin en iyi hali nedir? Bu soru Kerem Bey’e göre bizi wellbeinge götürecek olan soru olarak kabul edilebilir. Beynimiz neredeyse aklımızın da orada olması gerekiyor!

Wellbeingin bir noktadan sonra rutinlerden ibaret olduğunu belirterek; günlük ortalama 7,5 saat uykunun, konuşabileceğiniz/sizi dinleyecek bir arkadaşınızın olmasının, günde yenecek 3-4 porsiyon meyvenin, hayat amacımızın olmasının (kişisel motto), boşlukta savrulmamızı engelleyecek herhangi bir inanca sahip olmamızın, sağlık kontrollerimizi yaptırmamızın (Sağlıkla ilgili kendi ihtiyaçlarımızı bilip, bunları yerine getirme konusu), sağlıklı bir psikolojiye sahip olmamız ile günlük yapılacak 30 dakikalık egzersizin söz konusu rutinlerin arasında yer alması gerektiğini anlattı.

Gerçek wellbeingin aslında para harcamadığımız şeyler olduğu ise Dr. Kerem Dündar’ın son olarak paylaştığı husus oldu.

Oturumların tamamlanmasının ardından konuşmacıların ve katılımcıların çektirdiği toplu fotoğraf ile etkinlik sona erdi.

Murat Babadalı

***

Kariyerinize bir başka pencereden bakmanızı sağlayacak “Bütünsel Kariyer Danışmanlığı” hizmetimiz hakkında bilgi sahibi olmak ister misiniz?