Yaptığınız İşi Ne Kadar Sevdiğinizi En Son Ne Zaman Düşündünüz?
Sabah uyandığınızda işe gitmek için hazırlık yaparken, ofisinize ulaşmak için yola çıktığınızda, çalıştığınız yere ilk adımı atıp bina giriş kartınızı okuttuğunuzda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Çalışmak ve değer üretmek, hayatı anlamlandırmak hatta ona renk katmak size ne ifade ediyor?
Bu yazıyı okuduğunuzda tam da şu an bir düşünün bakalım; kariyer yolculuğunuzda vakti zamanında hayalini kurduğunuz, aklınızdan geçirdiğinizde sizi heyecanlandıran yüreğinizi hoplatan o işe veya pozisyona ulaşabildiniz mi?
Bugünün X kuşağının temsilcileri daha çocuk yaşlarındayken aile büyükleri onları çalışma dünyasına ne kadar hazırlayabilmişti?
Yerine getiremediği hayallerini evlatlarına yükleyen anne-babalarımız çocukları kendi hayallerinin peşinden gitmek istediğinde neler söylüyordu anımsayabildiniz mi?
Bir işin olsun da ne olursa olsun, sevse de azarlasa da patron patrondur sus sesini çıkarma, salla başını al maaşını, bir işin var evladım daha ne istiyorsun diyerek kaç nesil baskılandı acaba?
Meslek seçiminin üniversite sınavına endekslendiği, gençlerin güncel ve popüler işlere yönlendirildiği dönemlerin etkisi evrilerek halen kendini hissettirmiyor mu sizce de?
Şimdi direksiyon en çok ve en kolay yoldan para kazanılabilecek alanlara kırılmadı mı?
Her şeyi bir tarafa bırakın kimsenin sizin yaptığınız iş ile alakalı ne hissettiğiniz, ne düşündüğünüzle bağlantılı en ufak bir soru işareti, endişe ve kaygısı bulunmuyor.
Uzmanlaşılan konu kadar kariyer çiçeğinizin açmasına olanak tanıyacak bir iklimde çalışıp çalışmadığınız acaba kimin umurunda?
Yaptığınız işin size uygun olup olmaması da bunun cabası üstelik.
Herkes hayatının bir döneminde ister mecburiyetten ister koşulların yönlendirmesinden dolayı veya o dönem için öyle olması gerektiğinden sevmediği, sıkıldığı, kendinden bir şeyler katamadığı herhangi bir alanda herhangi bir işte çalışabiliyor.
Söz konusu durumun dönemsel olması mümkünse en kısa sürede sona ermesi belki de yaşananların bilinçaltımızda veya hatıralarımızda yarattığı hasarın yüzeysel nitelikte kalması ile sonuçlanabiliyor.
Peki bu durum beklenilen, tahmin edilen süreden çok daha uzun sürdüğünde neler yaşıyoruz?
İlk başta neye ve hangi şekilde tepki göstereceğini bilememe, kısır döngünün yarattığı sarsıntının artması ile adeta ıssız adada tek başına çaresiz kalmış birisi misali kaçış fırsatı verecek bir kapının olmadığını düşündükçe dibe batıyormuşcasına bir çırpınış ve sonunda da öğrenilmiş çaresizliğe kaptırılan bir yaşam öyküsü.
Önce yaşanılan psikolojik sıkıntılar ardından bedenin çökmeye başlaması, genç yaşta canlı cenaze sözü misali yansıyan bir siluet ve ağır aksak sürdürülmeye çalışılan bir iş yaşamı.
Siz daha önce kariyerinde yaşadıklarından dolayı cinnet geçirme noktasına gelen birisini gördünüz mü?
Muhtemelen çalıştığı iş veya işyerindeki toksikliğin aurasına zuhur etmesinin ardından kendisi de giderek toksikleşen, bunun sonucunda otoimmün hastalıklardaki gibi kendi kendisine saldıran bir organizmanın yaşadıklarını deneyimleyen lakin her anlamda yok etmeye programlanmış bir terminatör gibi yaşayan bir kişiyi düşünün.
Bazen girilen yoldan geri dönüş düşünüldüğü kadar kolay değildir.
Hadi bir şans daha vereyim, bir kere daha görmezden geleyim dediğinizde çoktan Sarı Öküzü teslim etmiş olursunuz.
Şimdi son bir kere daha sormak istiyorum. Yaptığınız işi ne kadar seviyorsunuz?
Cevabınızı verirken en ufak bir tereddütünüz varsa bir kariyer uzmanına danışarak yol haritanızı ve rotanızı gözden geçirin.
Unutmayın; siz ve kariyeriniz her zaman en iyisine layıksınız…
(Görsel Kaynağı: https://www.instagram.com/art.wonderful )
***
Sunduğumuz “Özgeçmiş Danışmanlığı” hizmetimizin detaylarına ulaşmak için tıklayınız.