Yetenek; Mesele Onu Fark etmek mi? Keşfetmek mi? Yoksa Elde Tutabilmek mi?
(Fotoğrafta yer alan ve mor un kullanarak pişirilen keki ben yaptım. Evet, gerçekten ben yaptım. Peki bunun konumuzla nasıl bir ilgisi var? Yazıyı okudukça fark edeceksiniz.)
Yetenek kavramına özellikle son birkaç yıldır geçmişe oranla daha fazla odaklandığımızın farkında mısınız?
Kelimenin İngilizce karşılığını kullanmak suretiyle insan kaynakları çalışanlarına verdiğimiz yeni unvanlar, sanki balık tutarmışcasına yeteneği oltalayacağımızı sandığımız havuzlar, genç yeteneklerin aradığı koca koca ilanlar…
Tüm bunların ardından da “Kaçan balık büyük olur.” deyimi misali kurum içinde tutunamayan, tutundurulamayan “yetenekli” çalışanların nasıl elde tutulacağını sorgulayan sayısız yorum ve makale ile duyulan kaygılara çare aranılan önemli bir sorunsal.
Söz konusu kavram yetenek olduğunda siz hangi tarafta yer alıyorsunuz?
Halen birilerinin veya bir kurumun sizi keşfedemediğini düşünen ve sabırla bunu bekleyenlerden misiniz? Yoksa süreç içerisinde giderek artan çalışan devir oranı ile beraber “Neden ve nereye gidiyor bu insanlar?” diyerek dizlerini dövenlerden birisi de siz misiniz?
Tabi ki bu sorulara verilecek cevapları temellendiren türlü türlü nedeni uzun uzadıya konuşup tartışabiliriz. Her yapının özelinde çözüm de arayabiliriz lakin buna gerçekten gönüllü müsünüz?
İşin bu noktada hem bireysel hem de kurumsal taraftaki paydaşlarını dinlemek gerçekten önemli olmakla beraber sorulara cevap aramadan evvel bu konudaki içe bakışımızı derinleştirmek gerektiği kanısındayım.
Bireyler olarak sizce kişisel yeteneklerimizin ne kadar farkındayız? Sahip olduğumuz merak, ilgi alanlarımız ve bir adım ötesinde bunlarla bağlantı olarak yapıp ettiklerimizin ne kadar farkındayız? Çevremizdekilerin bu konuda söylediklerini gerçek anlamda ne kadar etkin bir şekilde dinliyoruz?
Kendi başımıza kaldığımızda bizim normalimiz olan, ne kadar iyi yaptığımızı fark etmediğimiz ve bir gün çevremizden birisinin (bu kişi aileden, arkadaş çevremizden veya öğretmenlerimizden vb. birisi de olabilir.) dikkatini çekerek konuyu bizimle paylaşması sonucunda zihnimizin aydınlandığı o anı hatırlamaya çalışalım.
Yaşamımızı şekillendiren hatta yepyeni bir yaşam yolculuğuna çıkmamızı sağlayabilen o anın ortaya çıkabilmesi için tüm şartların uygun “iklim” koşulları ile birlikte var olması gerektiğini söyleyebilirsiniz. Bu konunun da bir 5N1K’sından söz etmesine edebiliriz de uygun iklimi yakalamak bu topraklarda çok zor diyenlerdenseniz “Coğrafya kaderdir.” sözünü sıkça kullandığınızı söyleyebilir ama ispat edemem.
Ülkemizde her evin bir garajı hatta onu bırakın her gencin kendine ait bir odası veya çalışma alanı olsaydı ne yetenekler yetişirdi diyenleri de duyar gibiyim. Haklısınız, keşke olsaydı fakat elimizde olanları değerlendirerek neler yapabilirize odaklanmak sanırım bizim için şu tercih edilebilecek bir husus.
Nasıl Yapılır? şeklindeki sorulardan yola çıkmak, merak etmek, araştırmak, kendi potansiyelimizi ve isteklerimizi sorgulamak yine kendimizi keşfetmeye dair yolculuğun başlangıcında ihtiyacımız olan yakıtı sağlamasına sağlıyor fakat bu ne kadar yeterli olabiliyor?
Gidişatın yönünü belirleyecek anahtar nitelikli davranış ise harekete geçmekte saklı. Konu her ne olursa olsun sahaya çıkarak, onunla birebir temas ederek yüzeysel ve geçici bir heves mi yoksa odaklanılırsa geliştirebileceğimiz bir beceri mi söz konusu onu deneyimleyerek aradığımız cevabı bulmak mümkün olabiliyor.
Fotoğrafta yer alan ve mor un kullanarak pişirilen keki ben yaptım. Evet, gerçekten ben yaptım. Hatta bu sefer ki biraz fazla kabardı 🙂
Oldum olası yemekler ilgimi çekmiştir. Ayrıca damak tadına önem veren birisi olarak da nitelendirildiğimi söyleyebilirim.
Lakin bu “yiyici” halimin ardında aynı zamanda mutfakta nacizhane bir usta olarak birşeyler yapıp eden bir yanımın olduğunu fark etmem ise yıllar sonra ortaya çıktı.
Uzun bir süre izleyici ve tadımcı olduğum hazırlık dönemi bir gün eşimin “Bu kadar konuşuyorsun, buyur tezgah senin, istediğin şekilde yapmayı dene.” demesiyle ete kemiğe büründü diyebilirim.
Yıllar yılar önce rahmetli Annemin elmayı dahi dilimleyerek verdiği Murat gitmiş yerine izlediği videolar, okuduğu tariflerden yola çıkarak eli hamur, et ve diğer malzemelerle buluşan yepyeni bir Murat gelmişti.
Bu konudaki en büyük destekçim ise ev halkı ile beraber zaman zaman çocuğumuzun okulda beslenme çantasındakileri paylaştığı arkadaşları olmuştu.
Görseldeki kek gibi pişirdiklerim birçok kez çocuklardan da beğeni alınca inanım bu yiyecekleri mutfakta hazırlarken aldığım keyif ve mutluluk bir kat daha artıyor.
Kesinlikle bir aşçı veya şef olma iddiasında değilim. Bununla beraber el becerimin olduğunu fark ettiğim ve yapmaktan zevk aldığım bir şeyi kendimce sürdürebilmenin mutluluğunu yaşıyorum.
İlgilenmek, merak önemli olmakla beraber bir şeyler yapıp edebilme potansiyelini fark ettikten sonra kolları sıvayıp denemek için harekete geçmek daha da önem arz ediyor. Tabi ki sizdeki potansiyeli fark ederek yönlendiren birilerinin etrafınızda olması da bir diğer önemli husus. Ayrıca söz yerindeyse hava şartlarının ve zeminin de futbol oynamaya müsait olması da gerekiyor diyebiliriz.
Şirketlerinizin bünyesine dahil etmek için türlü yöntemleri denediğimiz adayları “gerçek anlamda” kazanabilmek adına gerçekten yapılması gerekenleri, atılması gereken adımları attığınıza emin misiniz?
İşveren markasını yansıtan çalışmalarda veya iş görüşmelerinde fragman misali yansıtılan toz pembe ortamın aslında bir seraptan ibaret olduğu anlaşıldığında kayıplara karışarak “Aradığınız yeteneğe şu an da ulaşılamıyor.” mesajı ile kaçıncı kez karşılaştınız? De Javu böyle bir şey olsa gerek.
Dışarıdan gelenlerin toz dumana karıştığı görülünce, bu sefer içerdeki yetenek keşfedilmeye çalışıldığında kuruma özgü hiç bir özelleştirme yapılmadan genel geçer reçetelerin uygulanması ile bu durum içinden daha da çıkılmaz bir hal alabiliyor.
Peki sizler şu an hangi aşamayı deneyimliyorsunuz? Yeteneği fark etmek mi? Keşfetmek mi? Yoksa elde tutabilmek mi?
***